19 Haziran 2010 Cumartesi

Efsununu sunmadan önce billur kadehten, bir kez bak n'olur gözlerimin karasına.
Manayı arayan sensen, mani olmayacağım ben sana.

16 Haziran 2010 Çarşamba

kapanış.

"Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?" diye soruyordu Oğuz Atay, ama okuyucuya, ama Turgut Özben'e, ama Olric'e. Ben de soruyorum şu anda nitekim kitaptaki gibi cevap vermiyor iç sesim. Kendime bile güvenmemeyi Lynch'ten öğrendim, ama şimdi de umutsuzluğa sapıyorum. Oysa kestirme yoldan sonlandırmak lazımdı bu işi. Uzattıkça uzar, ben uzatırım tabii ki uzar. Velhasıl sonunu kestirmek güç. Amma bu konuya daha sonra detaylıca değineceğimi umut ediyorum. Cesaretten bahis açılmışken söyleyecek pek şey var.

***
Son zamanlarda yaşanan vukuattan biri varıp da bulamamaydı. Ardından da gidip de arkada görme. Tabii söylemeden geçemeyeceğim bir de pişmanlığa benzemeye çalışan ama kendini kandıran sahte bir duygu çıkmıştı ortaya. Hafiften kıskançlıkla karıştırdığınızda harika görünümlü ama kof bir his. Ve aynı zamanda insanın tüm diğer algılarını kapatıp, dimağı ilhak eden bir his. Hani biri size "mars tutulması var bugün"dese inanırsınız yani, o derece.

****
Uyanıkken rüya görme gibi bazı hadiseleri hayallerle karıştırmaya başladıysanız da dikkat etmek vakti gelmiş demektir, bunu da öğrendim bugün. Nitekim rüyada hayal kurmak neticesinde bir takım yan etkiler de söz konusu olabiliyor.

***
Eski günleri yad ettikten sonra Türkçede n ile b'nin asla yan yana gelemeyeceğini yalnızca özel durumlarda bu kuralın bozulabileceğini hatırlayıp vuslat diledim Tanrı'dan. Çürüme başlamadan henüz 2 yaşımdayken.

14 Haziran 2010 Pazartesi

BİRİ BENİ BU FİLMDEN KURTARSIN!

lost highway(1996)

Şimdi bakıyorum da aslında ismine şans mı dersiniz yoksa tevafuk mu her neyse ondan biraz nasibimi almışım anlaşılan. Zira Ingmar Bergman'ın Persona'sının hemen ardından David Lynch'in Lost Highway'ini izlemem başka türlü açıklanamaz. ekşisözlük'te şu entariyi görmem de cabası ayrıca "bergman'ın persona'sından etkilenerek yapılmış müthiş film.(lost highway)" Lakin artık Lynch'in filmlerinde aşırı tepkiler verip şaşırmıyoruz, kendisi ufkunun ne kadar geniş olduğunu kanıtlamıştır bize.
güvenç'in persona'sında liv ullmann adını görünce, kızı linn ullmann'ın da kitabını ifşa edeyim dedim. ben bu kitaba istanbul semalarında başlamış fakat bir türlü ilerleyememiştim. sonra dedim madem heycanlıyım panik içindeyim istabul'a gitmekteyim pek kendimde değilim büyülendim tıtrırırlılılı bu kitabı rahatsız otobüs koltukları arasında ziyan etmeyeyim.
şimdi yeniden başladım bu kitaba, bakalım. beğenirsem okuyun derim.
öpücük.
o gün hep bir ağızdan konuşunca the guitar diye canım çekti eve gelip izledim sevdemsi. ama ezik ezik internetten izledim. film bende yok yani. seneye sevgililer gününde sevgilim falan alsın işte.

13 Haziran 2010 Pazar

persona(1966)


Bu filmi neden bu kadar geç izlemişim diyorum, aynı zamanda da acaba hala erken miydi filmi izlemek için diye düşünüyorum. Ingmar Bergman'ın izlediğim ilk filmi oldu lakin şu ana dek izlediklerimin bir çoğunu kafamda çürüttü bile.. Keşke Mulholland Drive'dan daha önce izlemiş olsaydım filmi. Velhasıl yine de film hakkında yorum yapmak haddime değil, neyimle varım ki. Not: Şunu da vermeden geçemeyeceğim ki kendisi filmi özetleyen bir repliktir:

"anladığımı düşünmüyor musun?

var olmayı boşyere hayal etmek. öyleymiş gibi görünmemek, gerçekten olmak. uyanık olduğun her an. tetikte. başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum. baş dönmesi ve sürekli açlık, açığa vurulmak için. içinin görülmesi için... hatta parçalara ayrılmak ve belki de tümüyle yok edilmek için. sesin her tonu bir yalan, her davranış bir aldatmaca, her gülümseme aslında yüz ekşitme.

intihar etmek mi?
oh, hayır! bu çok çirkin. sen yapmazsın.

ama hareket etmeyi reddedebilirsin. konuşmayı reddedebilirsin. o zaman en azından yalan söylemezsin. böylece düşünceye dalıp, kendi içine kapanabilirsin. artık rol yapmaz, herhangi bir maske takmaz ve yalancı davranışlarda bulunmamış olursun.

sen öyle sanırsın. ama gerçek inatçıdır. saklandığın yer su geçirmez değildir. yaşam dışardan sızar içeri. ve tepki vermek zorunda kalırsın. hiç kimse de bunun gerçek olup olmadığını, sen içten misin yoksa yapmacık mısın diye sormaz. bu soruların önemsendiği tek yer tiyatrodur. hatta orada bile fark etmez.

seni anlıyorum, elisabet. kendini bırakmanı, hareketsiz kalmanı, hayali bir sistem içinde apatiye girmeni anlıyorum. seni anlıyorum ve seni takdir ediyorum. hevesin gecene, tüm ilgin bitinceye kadar bu rolü oynaman gerektiğini düşünüyorum.

o an geldiğinde diğer rollerini bıraktığın gibi,bunu da bırakırsın..."

12 Haziran 2010 Cumartesi

the guitar

tüm çitlenbik yazarlarına ithafen.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Mutluluk ile bilgelik yol ayrımında kararsız kalmış birini tanıdım.